Kafa Tabanı Tümörleri
Kafa tabanı denilince kafatasının alt kısmı anlaşılır. Burası kafanın içinden tabana doğru bakıldığında önde, ortada ve arkada üç çukurluk biçiminde görünen bir bölgedir. Buna göre de ön, orta ve arka kafaçukuru diye isimlendirilmiş üç kısmı olan bir yerdir.
Beyin-beyincik arasındaki bölgenin (serebellopontin köşe) tümörleri tüm kafatabanı tümörlerinin en sık rastlanılanlarıdır ve arka kafaçukurunu ilgilendirmektedir. Bu tümörlerin %90’ı denge siniri tümörüdür (akustik tümör, vestibüler şıvannoma). Bu tümörlerle ilgili daha ayrıntılı bilgi sitede (www.onurcelik.com) yer alan ‘’Denge Siniri Tümörü’’ başlıklı yazıda yer almaktadır. Kalan tümörler ise menenjiyoma denilen beyin zarı tümörü (%3), kolesteatoma (%2.5) ve yüz siniri tümörüdür (%1).
Menenjiyoma denilen beyinzarı tümörleri kafa içindeki tüm tümörlerin %18’ini oluştururlar. Arka kafaçukuru en sık tercih ettikleri bölgedir. Bu tümörler iyi huyludurlar ancak etrafındaki yapılara kısmen saldırgan davranırlar. Arka kafaçukuruna yerleşmiş olanlarda denge bozukluğu, işitme kaybı ve çınlama gibi kulakla ilgili yakınmalar en erken ortaya çıkan belirtilerdir. Daha da büyüdüklerinde kafa içinde sıvı birikmesine (hidrosefali) ve diğer önemli sinirlere baskı ile ilgili belirti ve bulgular verebilirler.
Kulağın ikinci en sık görülen tümörü glomus tümörleridir. Kaynaklandıkları yere göre isimlendirilen iki türü vardır: Glomus timpanikum (kulağın içinden başlar) ve glomus jugulare (kulağın altındaki büyük toplardamardan başlar). Glomus timpanikum genellikle nabızla uyumlu kulaktan ses gelmesi (tinnitus, nabazanlı kulak çınlaması), işitme kaybı gibi belirtilerle kendisini gösterir. Bazen de hiç belirti vermeden tesadüfen saptanabilir.
Glomus jugulare ise genellikle uzun süre belirti vermeden büyür, biraz gecikmeli olarak belirti ve bulgu verir. Büyüyerek etrafındaki kemik yapıları tahrip edip yakınlarındaki büyük sinirleri etkileyerek belirtiler ortaya çıkmaktadır. Yutma bozuklukları, ses kısıklığı, yüz felci, işitme kaybı, hatta nadiren de olsa çarpıntı, kalp ritm bozuklukları gibi çok çeşitli belirti ve bulguya neden olabilmektedir.
Kordoma denilen tümörler kafatabanının orta kısımlarından kaynaklanan tümörlerdir (Şekil 1). Etrafındaki yapıları iterek büyür, kemiği tahrip eder, bazen aşağı doğru yayılarak kafa tabanındaki sinüsün içine, hatta burun içine girer ve burun tıkanıklığına bile yol açabilir. Bu kadar çok yapıyı etkileyen bir tümör türü olduğu için belirtileri de çeşitlilik gösterir: Baş ağrısı, görme kaybı, çift görme, yüzde ağrı ve/veya his kusurları, çınlama, işitme kaybı, denge bozuklukları vb.
Şekil 1. Kafa tabanında geniş alanı tahrip etmiş bir kordoma tümörü.
Kondrosarkom denilen tümörler ise kötü huyludurlar ve oldukça saldırgan tümörlerdir. Hem etraf yapıları iter, tahrip eder, hem de onların içine girer, onları işgal eder (invazyon); vücudun başka yerlerine de sıçrayabilir (metastaz).
Lipomlar ve hamartomlar ise iyi huylu tümörlerdir. Genellikle belirtileri başka tümörlerinkine benzediği için başka bir tümör zannedilebilirler, ancak bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme gibi ileri görüntüleme teknikleri ile kolaylıkla tanınırlar.
Kolesteatoma ise kafa tabanının diğer sık görülen tümörlerindendir. Bunlar primer ya da birincil kolesteatoma denilen türden kolesteatomalardır. Aslında doğuştan kalan bazı hücre artıklarından gelişirler. Son derece yavaş büyürler. Uzun süre tanınmadan kafa tabanında büyürler. Belirti verip tanı konulması genellikle 20-40 yaşlarında olmaktadır. İşitme kaybı, çınlama, dengesizlik, yüz felci, baş ağrısı gibi belirti ve bulgulara neden olabilirler.
Kulağın içinde yerleştiği kemikten (temporal kemik) kaynaklanan tümörlerin en sık görüleni yassı epitel hücreli kanserdir. İlk çıkış yeri dış kulak kanalının derisidir. Buradan çıkmakla birlikte büyüdükçe dışa ve içe doğru yayılır. Orta kulağı ve iç kulağı tahrip edebilir. Kötü huylu bir tümörün tüm özelliklerini gösterir. Etraftaki yapıları iter, baskı uygular, içine girer, tahrip eder, vücudun başka yerlerine sıçrar.
İç kulağın kese şeklinde bir uzantısı vardır (endolenfatik kese); bu keseden tümörler gelişebilmektedir. Nadir tümörlerdir. Dalgalanmalar gösteren işitme kaybı yapmasıyla kendisini gösterebilmektedir. Hastanın etkilenen taraftaki kulağı bazen iyi duyar bazen kötü duyar. Baş dönmesi ataklarına neden olabildiği için Meniere hastalığı denilen hastalıkla karıştırılabilir.
Kafatabanının bunlardan başka tümörleri de vardır. Bazal hücreli kanser, rabdomiyosarkom, adenokarsinom gibi nadir görülen bu tömörlerde tanıda zorluklarla karşılaşılması seyrek değildir.
Tedavi yöntemleri genel tümör tedavi yöntemlerindeki gibidir: Cerrahi olarak tümörün çıkarılması, ışın tedavileri, ilaçla tedavi. İlaçla tedavi kötü huylu tümörlerde yardımcı tedavi yöntemleri olarak kullanılmaktadır. İyi huylu tümörler için cerrahi olarak çıkarma öncelikli tedavidir, ancak denge siniri tümöründe özellikli ışın tedavisi (stereotaktik ışın tedavisi, gama knife) ile tedavi de çok popüler tedavi seçeneğidir. Kafa tabanındaki tümörlere yönelik cerrahi girişimler hem zordur hem de riskleri yüksektir. Bununla birlikte yaşamı tehdit eden durumlar için uygulanmasından dolayı risklerine rağmen uygulanmak zorunda kalınmaktadır.